Kelimelerin bitip aşkın başladığı yer kız kulesi …muhtesemsin yine
10 Mayıs 2019GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KIZKULESİ
Antik çağda başlayan geçmişiyle, Eski Yunan`dan Bizans İmparatorluğu’na, Bizans`dan Osmanlıya, tüm tarihi dönemlerde var olarak günümüze kadar gelen kulenin geçmişi 2500 yıl öncesine kadar gidiyor.
İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in anlattığına göre önceleri Asya sahillerinin bir çıkıntısı olan kara parçası zamanla sahilden kopmuş ve Kızkulesi’nin üzerinde bulunduğu adacık oluşmuştur. Kızkulesi’nin üzerinde yer aldığı kayalıktan ilk kez M.Ö. 410’da söz edilir. Bu tarihte Atinalı komutan Alkibiades, Boğaz’a girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bu küçük ada üzerine bir kule inşa ettirir. Sarayburnu’nun bulunduğu yerden, kulenin bulunduğu adaya zincir gerilir ve kule böylece Boğaz’ın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu halini alır. Bundan yıllar sonra yani M.Ö. 341’de Yunan Komutan Chares, kulenin bulunduğu adacığa eşi için, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır.
Kız Kulesi, MÖ 5.yy’da Yunanlar tarafından İstanbul Boğazı’nın Üsküdar Salacak sahiline yakın bir noktaya kurulmuştur. Üsküdar’da, Roma İmparatorluğu’ndan kalma tek mimari eserdir. Tarih boyunca farklı amaçlarla kullanılmış ve hakkında çokça rivayetler üretilmiştir. Şimdi biz de önce tarihine sonra efsanelerine bir göz atalım…
Haldun Hürel, yaptığı araştırmalara dayanarak “sala” kelimesinin köy anlamında kullanıldığını ifade eder. Salacak ise küçük köy – şirin köy anlamındaki “salacık”tan türemiş. Yani muhtemelen burası geçmiş dönemde küçük bir köy idi. Kız Kulesi’ne de daha ziyade bu köyden ulaşılıyordu, tıpkı bugünkü gibi.
Antik Dönemde Kayalıklar
Resmi kaynakları baz alan tarihçiler, Kız Kulesi’nden ilk defa MÖ 400’lü yıllarda bahsedildiğini belirtirler. Bilindiği kadarıyla deniz ticareti için bir gümrük noktası olarak kurulmuştur. Kuran ise Atinalı bir komutandır. Atina, o dönem önemli ve bölgede hakim bir Yunan şehir devleti idi. Yüzyıllar boyunca bu küçük kayalığın, kendisine yüklenen bu görevi yerine getirdiği bilinen bir gerçektir
Roma Devrinde Kız Kulesi
Yüzyıllar sonra yani Byzantion, Konstantinopolis olduktan sonra buraya ilk kule dikilir. Romalı tarihçilere göre bu ilk kuleyi yaptıran kişi, Roma tarihinde önemli bir hanedanlık olan Komnenos hanedanından, İmparator Manuel Komnenos’tur (1143 – 1180). Bazı kaynaklarda kulenin yapım tarihi olarak 1110 denir fakat bu Aleksios Komnenos dönemine denk gelir ki onun dönemini anlatan tarihçiler, Kız Kulesi’nden hiç bahsetmezler.
İmparator Manuel’in bu kuleyi yaptırmasında 2 neden vardı: İstanbul Boğazı’nı denetim altına almak ve ticari gemilerden vergi almak. Bunu desteklemek için de kule ile Avrupa sahili arasına kalın bir zincirin çekildiği, zincirin batmaması için onlarca sal kullanıldığı yazılır. Bir anlatıda ise ilk kulenin, tüm çabalara rağmen zincirin ağırlığını kaldıramadığı ve yıkıldığı söylenir.
Boğazın kontrol altına alınması amacıyla dedim ama burada şunu hatırlatayım; Kız Kulesi, İstanbul’un fethi esnasında önemli bir görev üstlenmemiştir. Yalnızca Venedikli bir komutanın emrinde küçük bir birlikle istihkam edilmiş. Zira son birkaç yüzyıldır bozulan Roma maliyesi, kulenin önem kaybetmesine neden olmuştu. Bu nedenle o meşhur zincir, 1453 yılında Haliç’e çekilmiştir.
Roma devrinde kule, tıpkı Osmanlılarda da olacağı gibi zaman zaman bir sürgün ve tecrit yeri olarak kullanılmıştır. Şehirde yaşayan Romalılar ise kule hakkında pek çok hikaye anlatmış ve efsaneler türetmişler. Hatta kuleye dönem dönem bu hikayelere göre isimler vermişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Kız Kulesi
Osmanlılar Kız Kulesi’ne “imparatorluk” sıfatıyla birlikte sahip oldular. Yani gücünün doruk noktasına yaklaşırken! Dolayısıyla ne şehri fetheden Fatih Sultan Mehmet Han ne de diğer padişahlar burayı savunma amaçlı kullanmadı. Zaten Rumeli ve Anadolu Hisarları varken gerek de yoktu.
Fatih dönemi tarihçileri, burada sultanın emriyle yeni bir kule yapıldığını yazarlar. Muhtemelen yine gümrük kulesi olarak vazife yapmış olmalı. Bu kule, “Küçük Kıyamet” denilen 1509 depreminde zarar görmüş. Yine bir çok eseri onaran dönemin meşhur mimarı Hayrettin tarafından onarılmıştır. Bundan yaklaşık 200 yıl sonra ise fener olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu seferde kullanılan kandil yağı nedeniyle çıkan yangında yanmıştır. Yerine yapılan yeni kule ise kagir olarak inşa edilmiştir.
Kız Kulesi, çeşitli dini ve diplomatik törenlerde top atışı için de kullanılmıştır. Kimi Sultanlar ise burayı bir seyir mekanı ya da dinlenme alanı olarak kullandılar. Bir hikayeye göre Sultan 1.Abdülhamit, burada rüzgar ve dalga sesleriyle neredeyse sabahlamıştır. 1.Mahmut ise Kız Kulesi’nde, rüşvet aldığı iddia edilen bir Darüssade ağasını idam ettirmiştir.
Kız Kulesi 19.yy’da İstanbul’da yayılan bir veba salgını esnasında hastaların tecridi için kullanılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi ve Kız Kulesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından hemen önce kule tekrar deniz feneri olarak kullanılmaya başlanmış ve 1940’larda zemini sağlamlaştırılmıştır. 1980’lerin başında askeri amaçlı radar istasyonu olarak kullanılmıştır. Şu anda ise özel bir şirket tarafından seyir mekanı ve restoran olarak işletilmektedir. Ziyaret saatleri Salacak sahilinden her gün sabah 9 ile akşam 18:45 arasıdır.
Efsaneler ve Kız Kulesi
Kız Kulesi, belki de hakkında en çok efsane türetilen İstanbul eserlerinden biridir. Yunanlar, Romalılar ve Osmanlılar ayrı ayrı efsaneler anlatmışlar, bu hikayelere göre de kuleye isimler vermişler.
Mesela Yunanlar buraya Damalis Kulesi derlermiş. Nedeni ise buralar o dönem Atinalılarınmış. Atina Kralı Hares’in çok güzel bir eşi varmış. Salacak sahilini çok sevdiğinden öldüğünde onu buraya gömdürmüş. Yunanlarda bu nedenle sahile Damalis sahili, kuleye de Damalis kulesi demişler.
Hero ve Leandros Efsanesi
Hero, Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olarak tanımlanan Afrodit’in rahibelerinden biridir ve Kız Kulesi’nde görev yapmaktadır. Rahibe olması nedeniyle aşka yasaklıdır ve erkeklerle ilişkisi yoktur.
Bir gün yıllardır kaldığı kuleden bir tören için karşıya geçer. Orada Leandros adında başka bir rahip ile karşılaşır ve ona ilk görüşte aşık olur. Rahip Leandros da aynı duygulara kapılır. Görüşebilmelerinin tek yolu, Leandros’un boğazın soğuk ve akıntılı sularını geceleri yüzerek aşmasıdır. Bir süre bu şekilde aşk yaşayan çiftin hikayesi, rüzgarlı bir gece Hero’nun sevgilisine yol göstermesi için yaktığı fenerin sönmesiyle son bulur. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğularak ölür. Efsaneye göre bu duruma gözleriyle şahit olan Rahibe Hero, yaşadığı acıya dayanamaz ve o da kendini boğazın sularına bırakarak hayatına bir son verir.
Bu efsaneye dayanarak Romalılar burayı, Leandros Kulesi olarak adlandırmışlar.
Sepetteki Zehirli Yılan Efsanesi
Bir diğer Kız Kulesi efsanesi, sepetle birlikte kuleye gelen zehirli yılanı anlatır. Yalnız bu efsanenin hem Yunan – Roma hem Türk türevleri vardır. Kronolojik olarak anlatalım.
Eski çağlarda Romalı bir imparatora, falcılar tarafından eşinin öleceği söylenir. O da kraliçesini korumak için Kız Kulesi’ne yerleştirir. Kendisinden ve özel hizmetlilerden başka kimsenin yanına girmesine izin vermez. Yine de kaderin önüne geçemez ve kraliçeye gönderilen yiyecek sepetinin içinden çıkan yılan onu orada sokarak öldürür.
Hanım Sultan Efsanesi
Bu hikayeye göre ise Selçuklu Sultanlarından biri, rüyasında çok sevdiği kızının bir yılan tarafından ısırılarak öleceğini görür. Vesveseye kapılan sultan, kızını kuleye yerleştirir. Kendisi dahil kimsenin kuleye girip çıkmasına izin vermez. Hatta su ve süt dahi özel borularla akıtılır adacığa. Derken yıllar sonra hanım sultan hastalanır. O güne dek bilinen en iyi hekim tarafından zar zor iyileştirilir genç kız. Bunun üzerine pek çok farklı yerden hanım sultana hediyeler yollanır, bunların arasında da bir sepet üzüm vardır. Üzüm sepetinin içine gizlenmiş olan yılan, o gece hanım sultanı zehirleyerek ölümüne neden olur.
Battal Gazi Efsanesi
Bir başka Türk Kız Kulesi efsanesi de Seyyid Battal Gazi hakkındadır. Battal Gazi, dönemin İslam Halifesi Harun Reşid’in ordusuyla İstanbul kuşatmasına katılır. Kuşatmadan sonuç alamayan İslam ordusu geri çekilirken Battal Gazi, Üsküdar’da kalmaya devam eder. Çünkü tekfurun kızına aşıktır. Ancak Üsküdar tekfuru, imparatorun izniyle kızını kuleye hapsederek onu Battal’dan koparmaya çalışır. Bunun üstüne Seyyid Battal, bir gece Kız Kulesi’ni basarak hem tekfurun kızını hem de kuledeki hazineleri alarak kaçar. Meşhur, “atı alan Üsküdar’ı geçti” deyiminin de bu efsaneye dayandığı söylenir.